Kelebekler Vadisi
Cuma günü işten çıkışımın ardından yaklaşık 24 saat geçmişti ve orta boy bir teknenin en önünde, ayaklarımı Ölüdeniz’e sarkıtarak vadiye doğru yol alıyordum. Bu şok edici ortam değişimi ara sıra çaktırmadan sırıtmama sebep oluyordu. Denizin rengi daha önce gördüklerimden farklıydı; derin mavi bu herhalde dedik. Teknenin önünde küçük bir uçan balığın fırlayıp 4-5 saniye havada gitmesi iyice masal havası yaratmıştı. O sıralarda Emre de şortunun cebinde denize giren cep telefonunu temiz suyla yıkamış, kurumaya bırakmıştı.
Ulan hikaye havasında yazayım derken iyice batırıcam ben bunu, anladım. Hem masalsı bir anlatımla yazıp hem de cep telefonunuzu şortunuzun cebine koymayın mesajını nasıl vereyim abi ben. Yani kısacası dikkat edin, vadiye giden tekneye binerken belinize kadar suya batabilirsiniz, ceplerinizi boşaltın.
Çadırda kaldık ama sadece ilk gece çadırda uyuduk. Sonraki geceler hep dışarıda, kumsalda uyuduk. Güneşin yakmaya başlamasıyla birlikte sabahları 8-9 gibi kalktım. Geceleri 11-2 arası yattım. Kahvaltıdan akşam yemeğine kadar asmaların altında, çardakta sürekli yaydım. Bir hafta boyunca vücuduma sabun, saçlarıma şampuan sürmedim. Son gün saçlarım yağ ve tozla kaplanmıştı artık. Her yere yavaş yürüyerek gittim. Harikaydı…
Az maceralarımız da olmadı tabi. Yukarda bir köy var uzakta, oraya çıktık. Delibaş gibi saat 3’te falan çıktığımızdan süper terledik. Şelaleye çıktık, kayalara yaslanıp dökülen suların altında serinledim. İki çıkış da normalin üzerinde tehlikeli bana göre. Turistik bir aktivite sanmayın. Fotoğrafların gelmesiyle daha fazla ayrıntı ve hikaye anlatıcam.
Teşekkürler Emre, Ünsal, Sergei, Helena, Caner, Selin, bardaki kızlar, 3 çocuklu yabancı abla, köpekli Alman amca…
Son Yorumlar