Arşiv: 'Genel'

Üzüntü ve Muz Kabuğu

Elma v.s. Muz



İlkokulda öğretmen en sevdiğimiz meyvayı sormuştu derste. Kızın biri elma dedi. O an ne kadar çok imrenmiştim ona… İstediği kadar elma yiyebilirdi; oysa muz…

Acı S.O.S

İki-üç ay önce Burger King restoranlarındaki tüm acı soslar toplatıldı. Bir süre önce farklı ambalajda ve belki farklı markaya sahip acı soslar tekrar müşterilere sunulmaya başlandı.
Bu konuda hiç bir açıklamaya rastlamadım, eski sosların neden bir anda yok olduğu ve yenilerinin piyasaya sürüldüğü konusunda merak içerisindeyim.

Fazla Vidalar

OrgMacGyver ile olan yakın ilişkimi bilirsiniz. Uzun süredir elimi sürmediğim orgumun(!) bazı fonksiyon tuşları çalışmıyordu. Yapacak işim olmadığından dolayı aldım elime tornavidayı başladım bunu sökmeye. Daha önce de lisedeyken ya da ortaokuldayken aynı şeyi yapmıştım; açtıkça hatırlar gibi oldum.
Neyse, yaklaşık 30-40 vida söküp açtıktan sonra board’un üstünde temassızlık olan yerleri tespit edip bi-iki sıvazladım ve çalışır duruma getirip kapattım. Tabii ki her zaman olduğu gibi yine içine fazla parça koymuşlar. Elimde yine birkaç vida ile iki elektronik devre tabakasını birbirinden ayrı tutmaya yarayan 3 adet parça kaldı. Küçükken açtığımda da içinden fazla parça çıkmıştı. Demek ki bu işlemi birkaç kez daha tekrarlasam vidasız ve tam fonksiyonel bir cihaz elde edebilirim!

İstiklal’de Yol Durumları

galatasaray Bilip bilmeden yönetim işlerini eleştirmeyi sevmem ama bunu yazasım geldi. Gördüğünüz fotoğrafı geçen Pazar günü saat 15 civarı İstiklal Caddesi’nde çektim. Sanırım o bölgenin en kalabalık olabileceği saatler…
Diğer fotoğraflar için tıklayın.

Belgesel

MotorcularrrYaklaşık sekiz senedir televizyon karşısında geçirdiğim zamanın yarısından fazlasında Discovery Channel ya da National Geographic izliyorum. Ama hiç birşey öğrenmedim! Adamların günahını almayayım; muhakkak çok faideli programlar var, ama “Barış sekiz senede ne öğrendin?” diye sorsanız bişey diyemem yani.

Servis Maceraları

Lise yıllarımda emekli avukat olduğunu söyleyen bir servisçimiz vardı. Önceki akşam televizyonda Geceyarısı Ekspresi filmi gösterilmiş olacak ki serviste “Acaba harbiden mahkumlara tecavüz ediyolar mıdır lan?” diye muhabbet dönüyor. Bizim Ahmet Amca da kendinden emin bir tonlamayla ve seri bir şekilde “Ediyolar çocuklar ediyolar. Ben bi araştırma için altı gün bi hapishanede bulunmuştum.” deyiverdi. Liseli gençler olarak hemen en ters tarafından yorumladık tabii.
Bir diğer servis şoförümüz de arabalara ve kaldırımlara çok yakın manevralar yapardı. Yenal’la ön tarafta otururken “Vay be nasıl dönüyo!” falan diye kendi aramızda konuşmuştuk. Faruk Abi bunu duymuş olacak ki yine böyle bir manevra esnasında “dur şunların aklını alayım” diye düşünerek olayı abartmış ve kaldırıma çıkmıştı.
Ayrıca Faruk Abi ne zaman uçak sesi duysa aracı durdurur ve kafasını camdan çıkarak gökyüzünde uçak arardı.

Bu sabah Sultanahmet’te bir lokantaya girip çorba içtim. Hesabı ödemek üzere kalktım ve kasadaki amcaya çorbanın fiyatını sordum. Üç milyon lira olduğunu söyledi. “Saçlarım biraz uzun olabilir ama ben de halktan biriyim!” imajı yaratmak için “Turistik yerlerde biraz pahalı oluyo galiba” dedim! Adam sinirlendi lan :) Sanırım “Bende çorbaya üç milyon lira vericek göz var mı be” mesajı aldı benden. Pek anlayamadığım birsürü laf etti. “Su da içmişsin” falan dedi. Meğerse su dahil toplam hesabı söylemiş. Ben ne bileyim, “çorba kaç para” diye sormuştum. “Su falan tamam da insan üç milyona acılı ekşili Çin çorbası içiyo” demedim.

Hani birbirine yakın camilerin bulunduğu yerlerde hepsi birden ezan okumaya başlar ve herşey birbirine karışır ya… Sultanahmet’te buna çok güzel bir çözüm getirmişler. İki caminin müezzinleri sırayla okuyorlar. Hem ses kirliliği olmuyor hem de akşam vakti saakiiin, hoş bir atışma dinliyor gibi oluyorsunuz.

Kelebekler Vadisi

KELEBEKLER VADISI 15_07_2005 021 Cuma günü işten çıkışımın ardından yaklaşık 24 saat geçmişti ve orta boy bir teknenin en önünde, ayaklarımı Ölüdeniz’e sarkıtarak vadiye doğru yol alıyordum. Bu şok edici ortam değişimi ara sıra çaktırmadan sırıtmama sebep oluyordu. Denizin rengi daha önce gördüklerimden farklıydı; derin mavi bu herhalde dedik. Teknenin önünde küçük bir uçan balığın fırlayıp 4-5 saniye havada gitmesi iyice masal havası yaratmıştı. O sıralarda Emre de şortunun cebinde denize giren cep telefonunu temiz suyla yıkamış, kurumaya bırakmıştı.
Ulan hikaye havasında yazayım derken iyice batırıcam ben bunu, anladım. Hem masalsı bir anlatımla yazıp hem de cep telefonunuzu şortunuzun cebine koymayın mesajını nasıl vereyim abi ben. Yani kısacası dikkat edin, vadiye giden tekneye binerken belinize kadar suya batabilirsiniz, ceplerinizi boşaltın.
Çadırda kaldık ama sadece ilk gece çadırda uyuduk. Sonraki geceler hep dışarıda, kumsalda uyuduk. Güneşin yakmaya başlamasıyla birlikte sabahları 8-9 gibi kalktım. Geceleri 11-2 arası yattım. Kahvaltıdan akşam yemeğine kadar asmaların altında, çardakta sürekli yaydım. Bir hafta boyunca vücuduma sabun, saçlarıma şampuan sürmedim. Son gün saçlarım yağ ve tozla kaplanmıştı artık. Her yere yavaş yürüyerek gittim. Harikaydı…
Az maceralarımız da olmadı tabi. Yukarda bir köy var uzakta, oraya çıktık. Delibaş gibi saat 3’te falan çıktığımızdan süper terledik. Şelaleye çıktık, kayalara yaslanıp dökülen suların altında serinledim. İki çıkış da normalin üzerinde tehlikeli bana göre. Turistik bir aktivite sanmayın. Fotoğrafların gelmesiyle daha fazla ayrıntı ve hikaye anlatıcam.
Teşekkürler Emre, Ünsal, Sergei, Helena, Caner, Selin, bardaki kızlar, 3 çocuklu yabancı abla, köpekli Alman amca…

Selam Söyle O Yare

TeyyareDün gece 6 yaşımdan sonra ilk defa uçağa bindim. Bundan sonra olayım uçaktır. Para biriktirip arada bir uçağa binicem lan! En güzeli kalkma anı. Yavaş yavaş kalkış pistine doğru dönüyo, dönüşü tamamlayınca bi basıyo abi… Sonra birden havalanmaya başlıyosun ve çok kısa sürede çok yükseğe çıkıyosun. Meğer ben ne adrenalin düşkünü bir insanmışım kardeşim. Üzerinize afiyet hava biraz bozuktu yukarı taraflarda. Uçağın fena sarsıldığı, zangırdadığı zamanlar oldu. Bi ara bi boşluğa falan mı düştük nedir, “Annecim!” diye bağırdı bir yolcu. İşte bunlar olunca benim bi hoşuma gidiyo, bi hoşuma gidiyo… Tabi ellerimin terlemesini ve içimden “Ossüktür” demeyi ihmal etmiyorum ama çaktırmadan da sırıtıyorum zevkten.
Yalnız şunu söyleyeyim ki koltukları normal bir şehirlerarası yolcu otobüsünden daha rahat olmasına rağmen oturma alanı çok dar ve uzun yolculuk çekilmez.
Sonuç olarak 1 saatte İstanbul’dan Antalya’ya geldim. Arkadaşlar da Konya istikametinden arabayla geliyordu. Ben indiğimde gelmelerine 1 saat vardı. O bir saatin bir kısmını kaldırımda oturup “Vay a…. k….” diye düşünerek geçirdikten sonra gittik.