Terbiyeli Pizza

Şu küçük dondurulmuş pizzaların bir sorunu var: Üzerlerinde çok az peynir var. Yarı otistik bir insan tek bakışta kaç adet rendelenmiş peynir parçası olduğunu sayabilir. Aslında amacım sadece bu tip hazır pizzaları zenginleştirmek değil. Herhangi bir pizzaya uygulandığında çok daha iyi sonuçlar alınacağına eminim.
Elimizde ev yapımı ya da dondurulmuş bir pizza var. Terbiyesi için bir adet yumurtayı çırpıp içine bir miktar zeytinyağı ekliyoruz ve kafi miktarda rendelenmiş kaşar peyniri veya dilediğiniz başka bir cins peynirle karıştırıyoruz. Bu arada fırınımızı ısıtmaya başlamıştık zaten.
Malzemeler     Karıştır
Bir çatal yardımıyla iyice yumurtaya bulanmış peynirleri alıp pizzamızın üzerine yerleştiriyoruz. Ne kadar koyacağımız tamamen zevkimize bağlı ama çok koyarsak cıvık olur. Kalan yumurtayı ise pizzanın üzerine dökmemeliyiz. Hem pişmeyecek ve hamuru daha fazla yumuşatacak hem de kenarlardan akacaktır. Isınmış fırınımızın tercihen ızgara tepsisine pizzamızı yerleştiriyoruz. Damlayacak olan yumurtaya karşı altındaki tepsiye alüminyum folyo seriyoruz. Daha önceden dersimizi aldığımız için gazete kağıdı sermiyoruz. Bu aşamada yumurtanın akmadan daha hızlı pişmesi için geçici bir süre ızgara ayarını kullanmayı önerebilirim. Ben öyle yaptım ama bilemiyorum. Kısa süre sonra hemen normal pişirme ayarına geçilmesi gerekiyor.
Pişmeye Hazır     Fırında
Pizzamız yeteri kadar piştikten sonra çıkarıyoruz ve tabağa alıp dilimliyoruz. Bu aşamada üzerine biraz kekik ve kırmızı biber koyuyoruz. Yok ben kekik sevmem falan anlamam, önemli o. Afiyet olsun!
Biraz yanmış     Tüketiniz

Gönlümüzdeki Programcı

Dsiket

  • Gerçek programcılar işlerini halletmek için soyut kavramlara ihtiyaç duymazlar.
  • Gerçek programcılar kodlarına açıklama eklemezler. Yazması zorsa okuması da zor olmalıdır.
  • Gerçek programcılar partilerde bir köşede durup işletim sistemi güvenliği hakkında konuşanlardır.
  • Gerçek programcılar kravat takmazlar.
  • Gerçek programcılar yüksek topuklu ayakkabı giymezler.
  • Gerçek programcılar işe öğle saatinde gelirler.
  • Gerçek programcıların programları asla ilk seferde çalışmaz.
  • Gerçek programcılar sabah 9 – akşam 6 çalışmazlar. Sabah 9’da işyerinde bulunuyorlarsa tüm gece orada oldukları içindir.
  • Gerçek programcılar kullanım kılavuzu okumazlar.
  • Gerçek programcılar takım çalışmasını sevmezler.
  • Gerçek programcılar planlamaya inanmazlar.
  • Gerçek programcılar iyi giyinmektense mütavazi ve samimi görünmeyi tercih ederler.

Referans

Nadia’nın Müziği

Nadia ComaneciBir dönem herkesi ekran başına toplayan pembe dizi Yalan Rüzgarı’nın müziklerini aradım bugün. Başlarken ve biterken çalan parçanın adı “Nadia’s Theme”. Orijinali 1971 yapımı Bless the Beast and the Children filmi için yapılmış ve o sıralar adı “Cotton’s Dream” olarak geçiyormuş. 1973 yılında biraz düzenlenerek Yalan Rüzgarı’nın müziği haline gelmiş. Amerikan ABC televizyonu 1976 Yaz Olimpiyatları’nda tüm jüriden 10 puan alan efsanevi Romanyalı jimnastikçi Nadia Comaneci’nin performansında bu müziği kullanınca adı “Nadia’s Theme” olarak kalmış. Bir dönem her gün duyduğum bu parçanın adını nerden aldığını görmek istedim ve videolardan birini buldum. Skor tabelasında 10 puanı yazamadıkları için 1.00 yazıyorlar:)

Eski görüntüler, efsanevi komünist bir sporcu ve dramatik bir müzik… Her biri çocukluğumu hatırlatıyor ve aşağıda hepsi birarada.

Orijinal video silinmiş, farklı bir tane ekledim

Dünya Lost Olmuş Be

Silah Çek
Hayatta iki temennim vardır:
1) Uzaylılar gelsin
2) Bir kaç arkadaşla ıssız bir adaya düşeyim
Bu yüzden Lost çok sevdiğim bir dizi. Ancak bir filmden beklediğim en temel özellik gerçekçi olmasıdır. İlerleyen bölümlerinde Lost’un bu özelliğini kaybetmeye başladığını düşündüm, çünkü insanlar arasında anlamsız çekişmeler, kavgalar, v.b. bir yığın gereksiz kişisel çatışmalar ortaya çıkmaya başladı. Sanki insanların derdi mis gibi tropik adada hayatta kalmak değil de birbirleriyle uğraşmakmış gibi. Sonra farkettim ki gerçek dünyanın da o ıssız adadan farkı yok. Hepimiz bir şekilde buraya gelmişiz. Neden geldiğimizi, ne kadar kalacağımızı, ne yapmamız gerektiğini bilmediğimiz, gizemlerle dolu bir ortamdayız. Bunu anlayıp birbirimize destek olarak bu macerayı atlatmaktansa anlamsız dertler ediniyoruz ve utanç verici şeyler yapıyoruz.

Hayat Kaç?

ZamanlarBu sabah “uyanırken” aklımda bir cümle vardı. Hayatımda ilk defa böyle birşey başıma geldi. Sanki birisi kulağıma fısıldıyormuş gibi basbaya da felsefi içerkli bir soru cümlesi: “Hayat yaşananların özeti mi yoksa geriye kalanlar mıdır?”. Uyku sersemliğini üzerimden atarken cümleyi biraz düzelttim: “Hayat geçmişte yaşananlar mı yoksa gelecekte yaşanacaklar mıdır?” gibi bir şekle soktum ama orijinal hali halen daha gizemli ve daha fazla şey ifade ediyormuş gibi geliyor. Yanlış anlama olmasın, bu benim hayata karşı soracağım ya da cevabını aradığım bir soru değil. Dediğim gibi sanki başka birisi kulağıma fısıldamış gibi uyandım. Olası cevapları düşünecek olursak “hayat şu anda yaşanandır” diyebiliriz. Ya da verilen iki olasılıktan “geçmişte yaşananlar” kısmı anılarımızı, karakterimizi oluşturması açısından mantıklı bir cevap olabilir. Ama “hayat gelecekte yaşanacaklardır” biraz ilginç bir cevap oluyor. İleriye bakmalıyız falan gibi umut vermeye yönelik bir anlamı var ama asıl ilginci şu anda yaptıklarımız geleceği etkilediği için ilk verdiğim cevabı da kapsıyor olması! Vee bu cevabı sorunun orijinal haliyle inceleyecek olursak “hayat geriye kalanlardır” sonucu çıkar ki bunu da “hayat kendisinden geriye kalanlardır” olarak açabiliriz. Bu da … gizemli görünüyo ama sanırım bi anlamı yok?

Taş / Pizza / Makas

Taş / pizza / makas

Gecenin bi vakti iki kafadar programcı ofiste çalışıyoruz. Karnımız acıktı pizza söyledik ama dilimleri tam kesmemişler. Bizde de bıçak yok ama çok akıllı olduğumuz için makasla kestik.

Mutfakta Arayışlar – 1

Cumartesi günü, hava kapalı ve evde boş boş oturuyorum. Bayram da yaklaştı acaba yıkansam mı yoksa önce bişeyler mi yesem diye düşünüyorum. Buzdolabında bana hitab eden hazır bişeyler bulamayınca elimdeki malzemeleri değerlendirmeye karar veriyorum. Yeni aldığım ve acıyla giden herşeyle yediğim jalapeno biberi turşusu, mantar, kaşar peyniri. Bilirsiniz, mantarın sapını koparıp içine kaşar peyniri koyup fırında pişirirler. Bu tarifin içine jalapeno biberimi katmaya karar veriyorum.
Malzemeler     Sapsız
Malzemeleri hazırlıyorum ve mantarların saplarını koparıyorum. Mantarları soymadığıma veya yıkamadığıma dikkatinizi çekerim. Sadece ıslak bir bezle siliyorum. Öyle olması gerekiyormuş.
Biberleyelim      Kaşarlı
Biberleri mantarların içine yerleştirdikten sonra kaşar peynirini üzerine yerleştiriyorum. Sanırım burda kaşarı rendeleyip koymam gerekiyordu ama ben öyle çarşaf gibi koydum. Olmadı zaten.
YanıyorMantarları fırının ızgara kısmına diziyorum. Suyu damlayıp alttaki tepsiyi kirletmesin diye de tepsiye gazete kağıdı seriyorum ama ortalığı duman kaplayınca gazeteyi fırından çıkarmak zorunda kalıyorum. Acaba ızgara olayı baştan hata mıydı? Normal fırın modunda mı pişirmek gerekiyordu?
Herneyse, bulmacası çözülmüş gazete kağıdıyla tütsülenmiş, jalapeno biberli, kaşarlı fırında mantarlarımız hazır.

Tabakta     Gerçek Kesit
Hemen tadına bakıyorum veee, rezalet. İyi pişmemiş ve kaşarı da az olmuş sanki. Evde de kimse yok umarım zehirlenmem. Neyse ben yıkanmaya gidiyorum.

Pişmanlık

Kırık AynaAkşam 21:30 civarı E-5 üzerinde en sağ şeritte eve doğru yol alıyordum. Sol tarafımdan hızla yaklaşıp önüme geçen araba benim kullandığım arabaya o kadar yakın geçti ki biraz sağa kaçmasaydım muhtemelen çarpmış olacaktı. Aynı hareketi önümde seyreden araca yapmasıyla havada plastik parçaları uçuşmaya başladı. Önümdeki araçla beraber mecburen ben de durdum ama geçip gitmek için sürekli sol tarafa bakıyordum. Bu arada çarpan araç çoktan uzaklaşmıştı tabii. Önümdeki sürücü kendini toparladıktan sonra sol aynasına ait kırılmamış gibi duran büyükçe parçaları yerden almak üzere kapısını açtı. Ama ben geçip gitmek için aradığım fırsatı bulmuştum. Yerdeki iki parçayı ortalayarak gaza bastım ve yoluma devam ettim.

Çok küçükken izlediğim gelecekte geçen bir filmde kadının biri nehre düşüp sürüklenmeye başlıyordu. Tüm çığlıklarına rağmen kimse onu kurtarmaya tenezzül etmiyordu. O yaşlarda buna bir anlam veremedim ve anneme neden kadını kurtarmadıklarını sordum. İnsanların ne kadar duyarsız bir hale gelmiş olduklarından falan bahsetti sanırım. Yine fazla anlam verememiştim.

Bir kaç yüz metre ileride üç araba yolun kenarında durmuş az önceki olaya neden olan aracın sağını solunu inceliyorlardı. Muhtemelen birlikte bu tip hareketler yapan bir gruptu. Senaryo kafamda belirmeye başladı. Mağdur durumda olan araç şoförü bunları görecek ve hakkını istemek için duracaktı. Hatalı olanlar ise kalabalık olduklarından dolayı şerefsizlik yapıp arabasına zarar verdikleri genç adamı bir de döveceklerdi. Ve ben az önce arkasında durduğum o adama yardım etmek, az sonraki muhtemel kavgada destek olmak bir yana, inip geçmiş olsun bile dememiştim. Ben yerdeki ayna parçalarını ortalayıp geçerken, sağlam kaldığını umduğu bu parçaları son defa görüyormuş gibi, çaresizlik içindeki bakışları gözümün önünden gitmiyor.

Mini Yarışma 1

Sözlerinden bestecisinin uzaylılara inandığını anladığımız, özel bir günde söylenen çocuk şarkısı hangisidir?

Pop ama güzel

Aşkımızın BedeliBazen ne kadar anlamsız ve saçma şarkıları beğenmeye çalıştığımız aklıma geldi. Müzik sadece müzik değil tabii, aynı zamanda bir sosyalleşme aracı… Benimsemeye çalıştığımız bir hayat tarzını temsil eden grubu dinlemek için kendimizi kasabiliriz. Hatta iyi olduğuna o kadar inanmışızdır ki ne yapsalar dinleriz. Örneğin benim için Pink Floyd böyledir. Derin bir saygı duyarım ve şarkılarını “bunlar yaptıysa iyidir” diye dinlerim.
Bu gibi şartlanmalarla beraber şöyle diyaloglar gelişmiştir: “Şunu dinlesene, pop ama güzel” ya da “Haa o mu? Abimin o arabesk cd’leri falan“. Bırak bunları da güzel olan herşeyi dinleyelim. İtiraf ediyorum Britney Spears’ın bazı şarkıları çok güzel. Prodüksüyon, alt yapı falan nefis. Ben askerdeyken şunları keşfettim:
Elveda – Özgün
Mühürlü Kaderim – Nev

Yok mu arttıran?